Kadına Yönelik Şiddet

Kadına yönelik şiddet

Şiddete karşı mücadele biçimleri ve mücadelenin en temel dayanağı

İstanbul Sözleşmesi

Kadına yönelik şiddetin maalesef giderek tırmandığı bir süreçten geçiyoruz. Ancak yaşanan şiddet eylemleri artık eskisi gibi “yen içerisinde” kalmıyor, beraberinde büyük bir öfkeyi, mücadeleyi ve örgütlü bir karşı duruşu da büyütüyor.

Kadına yönelik şiddet vakalarının ve kadın cinayetlerini birer dosya, birer istatistiki veri olmaktan çıkaran, adalet ve hak alma mücadelesinin öznesi haline getiren de yine kadınlar mücadelesinin büyümesi ve farkındalığın gitgide artmasıdır. Bu noktada ben de bir avukat ve bir kadın olarak bu farkındalığa katkı olmak, şiddetin tanımına dair bu yazıyı kaleme almak istedim.

Şiddet nedir?

Şiddet; bireyin fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik olarak acı çekmesi ve zarar görmesine yol açan yahut yol açması muhtemel söz ve davranışlardır. Burada önemli nokta şiddeti, geleneksel ve dar yorum olan fiziksel şiddet boyutundan çıkarıp, kişide elem ve acıya sebep olan her türlü davranış olacak biçimde geniş yorumlamak gerekmektedir.

Şiddet kavramını 4 açıdan ele alabiliriz: Fiziksel – Psikolojik/Duygusal – Cinsel – Ekonomik.

  1- Fiziksel Şiddet

Vurmak, itelemek, sıkmak, bir şey fırlatmak, herhangi bir nesneyle vurmak, yaralamak, sağlık hizmetine ihtiyacı olan kişinin sağlık         hizmeti almasını engellemek gibi kişinin bedenine yönelik her türlü acı verici rahatsız edici eylemi içermektedir.

2- Ekonomik Şiddet

Kişiyi çalışmaya veya çalışmamaya zorlamak, kişinin gelirini kontrol altına almak, kişiyi borçlanmaya zorlamak, kişiye hiç/yeterli miktarda para vermemek, kişiye ailenin gelir ve gideri hakkında bilgi vermemek gibi ekonomik anlamda kişiyi baskı altına alan her türlü tutum ve davranışlardır.

3- Psikolojik/Duygusal Şiddet

Hakaret etmek, küfür etmek, aşağılamak, küçük düşürmek, kıskançlık yapmak, tehdit etmek, kişiye kendini yetersiz hissettirecek söz ve eylemlerde bulunmak, kişinin kendini ifade etmesine engel olmak, kişinin başka insanlarla iletişimine/görüşmesine engel olmak, kişinin giyinme özgürlüğüne müdahale etmek gibi fiziksel baskı olmaksızın duygusal ve psikolojik yönden kişiyi baskı altına alan söz ve eylemlerdir.

4- Cinsel Şiddet

Kişiyi istemediği yerde/biçimde/zamanda cinsel ilişkiye zorlamak, kişiye rızası olmaksızın cinsel sözler söylemek veya söylemeye zorlamak, kadını çocuk doğurmaya ya da doğurmamaya zorlamak, fuhuşa zorlamak, kişinin cinsel organına zarar vermek, kişiyi cinsel yönden aşağılamak gibi kişinin cinselliğine baskı uygulayan her türlü tutum ve davranıştır.

Kadına yönelik şiddete karşı etkin bir mücadele yürütebilmek için, şiddet kavramının bu geniş yorumundan sonra aile içi/ev içi şiddet kavramını da geniş yorumlamak gerekmektedir. Zira ev içi/aile içi şiddet kavramında fiziksel olarak aynı hanede yaşama şartı ya da kişilerin kan ya da resmi bağ sahibi olmaları aranmamaktadır. Şöyle ki; ev içi şiddet eyleminin faili hali hazırda evli ve birlikte yaşayan eş olabileceği gibi, boşanmış ya da ayrı yaşayan eş de olabilir. Eş dışında nişanlı, sevgili şiddeti de bu kapsamda değerlendirilmektedir. Yine eş dışındaki diğer aile bireyleri tarafından kadına uygulanan şiddeti de bu kapsamda değerlendirmek gerekmektedir. Ev içi/aile içi şiddet tanımında aynı evde yaşamak ya da resmi aile bağlarının bulunması şartı aranmaz. Yakın ilişkide bulunulan kişiler tarafından uygulanan şiddet biçimleri, kadına yönelik aile/ev içi şiddet kapsamında değerlendirilmektedir.

Şiddete uğrayan kadının başvurabileceği kurumlar ve yapacağı işlemler nelerdir?

Şiddet mağduru kadın, eğer imkanı varsa derhal darp raporu almak üzere doktora, ya da önce karakola ve karakolun yönlendirmesi ile darp raporu almak üzere hastaneye gitmelidir. Eğer buna olanağı olanak yoksa telefonla 155 (Polis), 156 (jandarma), 183 (Sosyal Hizmet Danışma Hattı), 02126569696 (Şiddet Acil Yardım Hattı), Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı (02122925231-32) numaralarını arayarak yardım talep edilmelidir.

Bir şekilde karakola gitmeyi başarabilen mağdur, sığınma evi talebinde bulunma hakkına sahiptir. Yasa gereği polisin bu talep uyarınca işlem yapma zorunluluğu var. Ayrıca bakanlık bünyesinde yer alan ŞÖNİM (Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi) de şiddet mağduru kadınlar için hem sosyal hem hukuki destek sunmaktadır.

Yine şiddet mağduru kadınların sosyo-ekonomik durumlarının uygun olmaması halinde her ilin Barosunda yer alan Kadın Hakları Uygulama Merkezleri’ne başvurarak adli yardım talebinde bulunma ve yine şiddet faili hakkında suç duyurusunda bulunmak üzere Baroların CMK Servislerinden avukat talep etme hakları vardır. Bu kapsamda mağdura atanacak avukat vasıtasıyla, şiddete karşı en önemli yasal hakkı olan uzaklaştırma kararını alabilecektir.

 

İstanbul Sözleşmesi nedir?

Kadına yönelik şiddete karşı mücadelede son zamanlarda en sık duyduğumuz argüman “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” olmuştur. Peki nedir bu İstanbul Sözleşmesi ve neden bu kadar önemlidir?

“Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” 11.05.2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açıldığı için kısa adı İstanbul Sözleşmesi olarak da bilinmektedir. Kadına karşı şiddeti bir insan hakları ihlali olarak ele alan ve bütüncül bir mücadele planı ile imzacı devletlere de bu mücadelede etkin rol oynamak konusunda ciddi sorumluluklar yükleyen çok kapsamlı bir anlaşmadır.

12.03.2012 tarihinde sözleşmeyi ilk imzalayan ve meclisinde ilk onaylayan devlet Türkiye’dir (ironik bir durum) ve sözleşme 01.08.2014 tarihinde yürürlüğe girdi. Ve TC Anayasası md.90 uyarınca, imzalanmış bir uluslararası sözleşme yasa hükmündedir. Bu teknik kısmın önemi şudur ki; Türkiye Cumhuriyeti, bir uluslararası sözleşmeyi imzalamışsa, kendi ülkesinde uygulanan bir yasa/ sözleşme gibi uygulamak zorundadır. Yani mevcut sözleşmenin uygulanması isteğe bağlı değildir.
Belirttiğim gibi İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddeti bir insan hakları sorunu olarak ele almakta ve bu noktada uluslararası bir sözleşme olarak imzacı devletlerde yasa hükmünde uygulama alanı bulmaktadır. İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli özelliği, aile içi kavramını geniş tanımlaması (eş, eski eş, partner, eski partner, aile fertleri ve akrabalar) ve toplumsal cinsiyete dayalı her türlü ayrımcılık ve şiddeti (şiddet türlerine ayrı bir yazıda değineceğim) temel alarak toplumsal cinsiyet kavramını ele alan ilk uluslararası metindir. Bunun yanı sıra imzacı devletlere de pozitif yükümlülük yükleyen bir metindir. İstanbul Sözleşmesi, imzacı devletlere hangi yükümlülükleri yüklemiştir.

1- Önleme

Sözleşme, bu kapsamda imzacı devletlere, kadına yönelik şiddete neden olan toplumsal cinsiyet rollerinin ve kabullerinin ortadan kaldırılmasına ilişkin farkındalığı güçlendirme edimini yükler. Bu kapsamda profesyonel anlamda çalışan kadrolarla farkındalık eğitimleri verilmesi, ders müfredatlarında toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin dersler yer alması, sivil toplum kuruluşları, eğitim kurumları, medya ve özel sektörlerle işbirliği yapılması bu yükümlülük kapsamında devletten beklenen edimlerdir.

2- Koruma

Şiddet mağduru kadınların en önemli önceliği olan güvenlik sorununu çözmeyi devletin yükümlülüğü olarak belirlemiştir. Bu kapsamda barınma ihtiyacını karşılamak üzere kadın sığınma evlerinin tahsisi ve 7/24 ulaşılması mümkün olan yardım talep hatlarının etkin biçimde kullanılması. Yine kadın ve çocuklar için tıbbi-psikolojik ve hukuki koruma ve yardım sağlayacak mekanizmaların kurulması ve işletilmesi.

3- Yargılama

Kadına yönelik şiddet fiilleri kapsamında sayılan tüm eylemlerin cezalandırılması. Bu kapsamda ‘gelenek, töre, namus, din’ gibi kavramların hafifletici sebep olarak sayılmaması. Soruşturma ve kovuşturma sürecinde mağdurun etkin bir korunmadan faydalanması. Kolluk kuvvetlerinin yardım talebi karşısında hızlı ve  etkin müdahalede bulunması.

4- Uluslararası işbirliğine dair yükümlülükler

Taraf devletlerin topraklarında şiddete maruz kalanlara adalete erişim hakkının tanınması için taraf devlete başka devlette işlenen suça ilişkin vatandaşına karşı yaptırım yapma yükümlülüğü yüklemektedir. Bu madde imzacı tüm devletlerin bu metin etrafında koordineli bir biçimde çalışmasını öngörmüştür.

İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasına ilişkin izleme birimi: GREVIO

Sözleşme, sözleşme hükümlerinin ne ölçüde uygulandığının değerlendirilmesine yönelik GREVIO isimli bir de izleme mekanizması kurmuştur. Bağımsız uzmanlardan oluşan bu organ, sözleşmenin gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini izlemekle yükümlüdür. 04.04.2015 te 10 üye ile oluşturulan bu organın ilk değerlendirme dönemi Türkiye adayı Feride Acar başkanlığında 2016 yılında başladı.

İşleyiş biçimi ise şu şekilde; GREVIO tarafından üye devletlere birer anket formu gönderilerek İstanbul Sözleşmesinin uygulanmasına ilişkin durum tespiti yapılmakta ve bu doğrultuda raporlama hazırlanmaktadır. Türkiye’ye Ocak 2017 de gönderilen ilk değerlendirme formu ve ardından 15.10.2018’de ilk raporunu açıkladı. Ancak belirtmek istediğim bir başka husus da devlete gönderilen anket formunun yanı sıra, sözleşmenin aktif katılımını önemsediği STK’ların da görüşlerini içeren ‘gölge rapor’lara önem vermesi ve değerlendirme içerisinde yer vermesidir.

Ekim 2018’de yayınlanan GREVIO raporuna dönecek olursak raporda özetle; 

  • Türkiye’nin kadına yönelik şiddet ile mücadele ekseninde tedbirler alma, yasal düzenlemeler yapma ve politika yürütme konusunda eksiklikleri vurgulandı ve bunların giderilmesine yönelik eksiklikler dile getirildi.
  • Yine sözleşmenin gereklerinden olan ‘toplumsal cinsiyet rolleri’ konusunda gerekli adımların atılmamış olduğu, kadının geleneksel ‘bakıcı’ rolünde tutulduğu belirtildi.
  • Ve özellikle yargılama yükümlülüğü bakımından ciddi bir eksikliğe dikkat çekilen GREVIO raporunda:
    ‘kadına yönelik şiddete ilişkin mahkeme dosyalarında cinsiyetçi önyargıların ve mağduru suçlamanın takdire bağlı indirime yol açtığı, cezasızlığın sürekli hale getirilmiş olması’ konularında da endişeli olduğu belirtildi.
  • Kadınların uğradığı şiddeti bildirme oranında da ciddi anlamda bir düşüklük olduğu belirtilen raporda; ‘mağdurların damgalanma, misilleme korkusu, faile ekonomik bağımlılık, hukuk okur/yazarlığının olmaması, dil engeli ve/veya hukuk uygulayıcı yetkililere güvensizlik gibi nedenlerle şiddet olaylarını bildirmekten çekindiklerini dile getirdi. Uzmanlar tecavüz ve diğer cinsel şiddet biçimlerinin mağdurlar tarafından neredeyse hiçbir zaman bildirilmediğinin’ altını çizdi.
  • Türkiye’deki kadınların %25’inden fazlasının 18 yaşından önce evlendiğinin rapor edildiğini, hatta bu oranın kırsal bölgelerde %32’ye kadar yükseldiğini belirtti. Bu nedenle, GREVIO erken yaşta ve zorla evliliklerin ele alınması gereken bir sorun olduğunu vurgulamaktadır.
  • Ayrıca Türkiye’deki kadınlara yönelik psikolojik şiddetin yaygınlığından da endişe duyduğunu raporlayan GREVIO, en son araştırma verilerine göre Türkiye’deki kadınların %27’sinin hayatlarında en az bir kez ısrarlı takibe maruz kaldıklarını belirtmelerine karşın ısrarlı takibin Türk Ceza Kanunu’nda ayrı bir suç olarak tanımlanmadığını vurguladı.
  • Son ve benim için en önemli vurgu ise; GREVIO’nun sivil toplum kuruluşlarına yönelik, özellikle de İstanbul Sözleşmesi’ni ve onun ilkelerini destekleyen bağımsız kadın örgütlerine yönelik giderek artan kısıtlayıcı koşullar nedeniyle endişe duyduğunu belirtmesi olmuştur. Yani devletin kendine düşen sorumlulukları yerine getirmediği, bunu sağlamak isteyen gönüllü kadın kuruluşlarını da engelliyor olması.

Burada GREVIO raporunu paylaşmadan evvel bir parantez açıp önemli bir noktayı paylaşmak istiyorum; Türkiye’de kadına yönelik şiddete karşı yıllardır ciddi mücadeleler yürüten kadın kurumları tarafından ortak kaleme alınan gölge raporu da iş bu yazı ekinde sunuyorum.

Gerek merak edip ayrıntılı incelemek isteyen üyeler için gerekse de imzacı olarak yer alan 81 kadın/LGBTİQ örgütünün isim listesinin bu raporun başında yer alması ve ihtiyaç halinde bu listeye erişimin sağlanması için söz konusu gölge raporun linki: https://www.morcati.org.tr/attachments/article/441/istanbul-sozlesmesi-izleme-platformu-golge-raporu.pdf

Bir kadın ve bir hukukçu olarak; kadına yönelik şiddete karşı etkin bir mücadele yürütmenin temelinde öncelikle #kadıncinayetleripolitiktir şiarını benimsemek gerektiğini düşünüyorum. İstanbul Sözleşmesini anlamak ve hakkıyla uygulanması için baskı mekanizmasını kurmak ve işletmek de bu politikleşmenin bir gereğidir. Her ne kadar fail bir birey ise de; devlet nezdinde gerekli bilinçlendirme/koruma/cezalandırma yükümlülükleri yerine getirildiğinde bu sorunun kökü kurutulacaktır. Yazı her ne kadar teknik gibi görünse de oldukça sadeleştirerek anlatmaya çalıştım. Bu sözleşmenin önemini ne kadar iyi kavrarsak #istanbulsözleşmesiyaşatır şiarını o denli güçlü savunur ve hayat bulmasını sağlarız.

  Av. Şenay Karataş